Fransa’da Vosges Dağlarından doğan Mosel nehri, Fransa ve Lüksemburg topraklarından geçtikten sonra Trier’den Almanya sınırlarına giriyor ve Koblenz şehrinde Ren Nehri ile birleşiyor. 3 yıl önce bir Almanya seyahatimizde ziyaret ettiğimiz arkadaşlarımız, bizi gezmek için Koblenz’e götürmüştü. Moselle nehri ile ilk tanışmamız o zaman olmuştu ama o zaman nehrin akıp geldiği vadiden ve güzelliğinden haberimiz yoktu tabii ki. Koblenz ziyaretimiz ve izlenimlerimizi de bu yazının sonuna ekledim.
Moselle nehrinin Almanya sınırları içindeki yaklaşık 200 kilometrelik bölümü, derin bir vadi içinde kıvrıla kıvrıla akıyor. Son derece dik ve sarp yamaçların olduğu bu yemyeşil vadinin neredeyse tamamı üzüm bağlarıyla kaplı ve dünyanın en iyi Riesling beyaz şarapları burada üretiliyor. Yolcu ve yük taşımacılığı da yapılan Mosel, ayrıca lüks gemilerle yapılan turistik nehir turlarıyla da çok ünlü.
Mosel vadisinde, nehir kenarında birbirinden şirin birçok küçük köy ve kasaba var. Ahşap iskeletli, rengarenk evleriyle bu sakin köylerin hepsi ayrı güzellikte. Arabayla giderken gördüğümüz manzaralar gerçekten muhteşemdi. Bazı köylerin önünde nehir kenarındaki büyük çim alanlar ise karavan ve çadır kampı olarak düzenlenmiş, yürüyüş ve bisiklet yolları yapılmış. Özellikle yerli turistlerin karavan tatili için burayı çok tercih ettiği belli, her yer karavan doluydu.
COCHEM
Tarihi dokusunu hala koruyan, görenlerin hayran kaldığı küçük bir masal şehri olan Cochem ise bölgede turistlerin en çok ziyaret ettiği yer. Birçok kişi buraya şarap ve likör tadımı için geliyor. Yılın belli dönemlerinde yapılan şarap festivalleri, dünyanın her yerinden gelen şarap meraklıları tarafından yoğun ilgi görüyor. Özellikle de ağustos ayında yapılan ‘’Heim und Weinfest’’ (Şarap ve Vatan Festivali) en önemli festivalleriymiş. Sokakların insanlarla dolup taştığı, dört gün süren ve çok coşkulu olan bu festivalde meydandaki çeşmeden bile şarap akıyormuş. Gerçi yerli halkı bu şarabı kalitesiz bulup beğenmiyormuş ama eminim turistler için çeşmelerden şarap akması müthiş eğlenceli oluyordur.
COCHEM’E NE ZAMAN GİDİLİR?
Nisan ve Ekim ayları arasının bu bölge için en güzel zamanlar olduğunu düşünüyorum. Hem Cochem’de hem de çevrede rahatça dolaşıp yemyeşil vadiyi görebilmek için en ideal zamanlar. Biz temmuz ayında gittik ve sıcaklık bahar havası gibiydi. Yaz ayları festivaller için de tercih edilmeli.
COCHEM’E ULAŞIM
Sadece Cochem değil bölgede bulunan birbirinden güzel diğer köyleri, Eltz Kalesi ve Geierlay Köprüsü’nü de rotanıza eklemek isterseniz en ideali araba kiralamak. Trafik ve otopark sorunu hiç yok.
Toplu taşıma kullanacaklar için ise tren seçeneği en kolayı. Bu bölgeye trenle gelmek için öncelikle Koblenz ya da Trier’e gitmeniz gerek. Almanya’nın hangi şehrinden yola çıkarsanız çıkın bu iki yerde aktarma yapıyorsunuz. Bu iki şehir de görülmeye değer yerler ve zamanınızı ona göre planlayıp buraları da gezmek çok iyi olur. Yemyeşil vadi manzarasıyla tren yolculuğunun harika olacağını düşünüyorum. Tren için planlama yapacaksanız Deutsche Bahn’dan rezervasyon yapabilirsiniz.
Bir diğer seçenek ise gemi turları. Ren ve Moselle Nehri’nde her iki nehri de kapsayan ya da ayrı ayrı bir çok gemi turu var. Almanya’daki yerel tur şirketleri aracılığıyla veya Türkiye’den düzenlenen turlara katılıp tam pansiyon gemide konaklayarak, bölgeyi romantik nehir turuyla da gezebilirsiniz. Gemi turları genelde Düsseldorf, Mainz ve Koblenz’den başlıyor.
COCHEM GEZİLECEK YERLER
REİCHSBURG KALESİ
Şarap dışında Cochem adıyla birlikte anılan diğer bir şey ise ünlü Reichsburg Kalesi. Yüzlerce şato ve kale olan Almanya’da 12. yüzyıldan kalma Reichsburg en ünlülerinden biri. O zamanlarda Cochem’i saldırılardan korumak ve nehirden geçen gemilerden vergi almak için yapılmış. 300 metre yükseklikteki bir tepenin üzerinde, ihtişamıyla hayranlık uyandıran bu muhteşem kalenin içini isterseniz rehberli turla gezebilir ve tepeden Mosel ve Cochem manzarasını görebilirsiniz. Turlar yaklaşık 40 dakika sürüyor ve ücreti 7€. Rivayete göre masalda Rapunzel’in kapatıldığı kale de burasıymış.
PİNNERKREUZ SEYİR TERASI
Cochem ve Moselle Nehri manzarasını yukarıdan görmek için çok güzel bir seyir terası burası. Yaya çıkmak zor olduğu için Sesselbahn teleferiği öneriyorum. Gidiş dönüş ücreti 6,8€. Yukarıda oturup bir şeyler yiyip içebileceğiniz bir kafe de var.
MARKTPLATZ VE ALTSTADT (MEYDAN VE ESKİ ŞEHİR BÖLGESİ)
Cochem çok küçük bir yer olduğu için yürüyerek gezebilirsiniz. Çoğu Alman kasabasında olduğu gibi buranın da kendi gibi küçük ama çok şirin bir meydanı (Marktplatz) var. St. Martin Çeşmesi, tarihi belediye binası, kafe ve butik pastaneleriyle atmosferi çok güzel. Eski şehir(Altstadt) bölgesinin ara sokaklarında ise pencerelerinden çiçekler fışkıran rengarenk ahşap iskeletli evler var. Ayrıca burada tadım yapabileceğiniz pek çok şarap ve likör satan dükkanlar da bulunuyor. Buralarda dolaşmak ve şarap molası vermek, yapılabilecek en keyifli şeylerden biri. 14. yüzyıldan kalma şehrin, üç kapısından biri olan Enderttor’dan geçmeyi ihmal etmeyin.
Cochem’in nehir kenarı ise yan yana dizilmiş çok şık kafe ve restoranlarla cıvıl cıvıl. Nehirden geçen gemileri izleyerek güzel bir akşam geçirilebilir.
Bir fotoğrafın peşinden bizi buralara kadar getiren bu masal kalesi ve Cochem’in büyüleyici manzarası için tarihi köprüden nehrin karşı kıyısına geçmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Biz öyle yaptık, uzun süre karşıda nehir kenarında oturup Cochem’i ve Reichsburg Kalesi’ni seyrettik.
COCHEM KONAKLAMA - SANKT ALDEGUND
Bölgede konaklama için çok fazla alternatif var. Bütün köyler şarapçılık dışında turizmden de gelir elde ediyor. Cochem popüler olduğu için sezonda yer bulmak hem zor hem de pahalı oluyor. Biz booking.com‘dan Cochem’e 20 kilometre mesafede Sankt Aldegund köyünde, puanı iyi olan bir yere rezervasyon yapmıştık. Üst katında ev sahibinin oturduğu, alt katını pansiyon şeklinde kiraya verdikleri güzel bir evdi. Kaldığımız odanın dışında, kendimize ait mutfağımız, oturma odamız ve Mosel manzaralı bir terasımız vardı. Lüks değil ama oldukça konforlu ve temiz bir yerdi.
Ev sahibi hanım ve eşi çok tatlı ve ilginç insanlardı. Hanım, evin her bölümünü seçtiği bir renkteki onlarca objeyle dekore etmiş, eşinin ise müthiş bir bira koleksiyonu ve maket merakı vardı. Ayrıca çalışır durumdaki tren maketine hayran kaldık.
Sankt Aldegund ise Mosel kıyısındaki şirin köylerden biri. Burada konaklayarak bir yer daha tanımış olduk. Geçim kaynağı şarapçılık ve turizm olan bu köy de sakin sokakları ve süslü evleri ile çok güzeldi.
Nehir kıyısında ise çok büyük çim alanlar ve karavan kamp alanı vardı. Ilk gittiğimiz akşam küçük bir konser organizasyonuna biz de katıldık. Bir akşamüzeri de nehir kenarında biralarımızı içerek manzaranın keyfini çıkardık.
Coğrafi yapısı, doğası, tarihiyle hayran kaldığımız Moselle Vadisi ve köyleri; yolu Almanya’ya düşenlere önerebileceğimiz harika destinasyonlar.